kasrıarifan turism



Tasavvufa Farklı Bir Bakış

Seyda Hazretlerinin Veda Sohbeti

Seyda Hazretlerinin Veda Sohbeti

Seyda Hazretlerinin Veda Sohbeti

Tarih 10 Ocak 2013, 08:53 Editör

Sultan Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri (k.s.)'nin 10.10.1993 pazar günü Afyon'daki ikametgâhında Menzil'e gitmeden önce yapmış olduğu veda sohbetidir.

Sultan Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri (k.s.)'nin 10.10.1993 pazar günü Afyon'daki ikametgâhında Menzil'e gitmeden önce yapmış olduğu veda sohbetidir.

Sultan Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri (k.s.)

Çeviri: Oğlu Seyyid Fevzeddin Erol.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Allah (c.c.) bizlere üç büyük nimet bahşetmiştir. Bu nimetlere çok şükür etmemiz lazımdır. Bu nimetlerden, oruç tutmak, zekât vermek, sadaka vermek, namaz kılmak vs. Allah (c.c.)'ın bize bahşettiği en büyük nimetlerdendir.

O nimetlerden birincisi ve en önemlisi: Allah (c.c.) bizi Müslüman olarak yaratmıştır. Bizim de bu nimete karşılık Allah (c.c.)'a çok ibadet etmemiz lazım. Bu ibadetlere karşılık Allah (c.c.) Müslümanlara cenneti ve içindeki çeşitli nimetleri hazırlamıştır ve ebedi olarak orada kalacaklardır. Ona göre ibadetleri arttırmamız lazım gelir.

Allah (c.c.) isteseydi bizi Müslüman değil de kâfir olarak da yaratabilirdi. Zira Allah(c.c) kâfirler için ebedi cehennem ateşi ve azabı hazırlamıştır.

İnsan bir düşünecek olursa, bir mum alevine bile parmağını tutsa ateşinin acısına dayanamaz. İnsan bilerek bir ateşin bile parmağını tutamazken nasıl olur da ebedi ateş olan cehennemlik amelleri işler, günahlardan kaçınmaz ve ibadet yapamaz? Bunu düşünerek ibadetleri arttırmalıyız. Allah (c.c.) bütün dünyanın servetini bize vermiş olsaydı Müslüman olabilmenin bedelini gene de karşılayamazdık.

Allah (c.c.)'ın bize sunduğu ikinci büyük nimet: Allah (c.c.)'ın bizleri en son ve en büyük Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın ümmeti olarak yaratmış olmasıdır. Nasıl ki Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdali ve üstünü ise Hz.Muhammed (s.a.v.)'ın ümmeti de ümmetlerin en üstünü olarak dünyaya gelmişlerdir.

Hz. Musa (a.s.), Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman orada Hz.Muhammed (s.a.v.)'in öyle hasletlerini, büyüklüğünü, faziletini görmüş ki: "Ya Rabbi, keşke beni de Hz.Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olarak yaratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular: "Benim ümmetimin evliyaları, Ben-i İsrail'in peygamberleri gibidir.(Bu, büyüklük bakımından değil hidayet bakımındandır.)" Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kısmı yalnız kendisini irşat etmiş, bir kısmı yalnız kendi aile fertlerini, bir kısmı kendi içinde bulunduğu kabilesini, bir kısmı da yalnız bulunduğu köyü irşat edebilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'ın ümmetinin evliyaları Mürşit-i Kamiller ise daha fazla irşatta bulunarak daha çok kimselerin (insanların) hidayete ermelerine vesile olmuşlardır.

Allah (c.c.) Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetini son ümmet olarak yaratmış, bizleri de ümmetin en son kısımlarında yaratmıştır. Diğer ümmetler binlerce sene toprak altında (kabirde) yattıkları ve günahkâr olanların kabir azabı çektikleri halde, bu son ümmet az bir süre toprak altında yatacaktır ve (günahkârlar için de) azapları da çok kısa olacaktır. Kabir azabı da çok kısa bir zaman sürecektir.

Rabbül Âlemin'in nasip ettiği üçüncü büyük nimet ise Nakşibendî Tarikatıdır. Ebubekir Sıddık (r.a.) ümmetin efdali olduğu gibi, onun tarikatı da diğer tarikatların efdalidir.

Hz.Muhammed (s.a.v.) Miraç'a çıktığı zaman, Allah (c.c.) Peygamberimiz (s.a.v.) ve ümmeti için her gün 25 vakit namazı farz olarak kılmalarını emrediyor. Miraç'tan dönüşte Peygamber (s.a.v.) gökte Hz. Musa (a.s.)'ın ruhaniyeti ile görüşüyor. Hz.Musa (a.s.) 25 vakit namazın çok olduğunu, ahir zaman ümmetine ağır geleceğini, Allah'tan azaltılması için niyazda bulunmasını, peygamberimize söylüyor. Resulullah (s.a.v.)’de tekrar Allah (c.c.)'ın huzuruna varıp, 25 vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması için niyazda bulunuyor. Allah (c.c.) 5 vakit azaltarak farz namazlarını 20 vakte indiriyor. Resulullah (s.a.v.) geriye dönerken tekrar Hz.Musa (a.s.) ile karşılaşıyor. Hz.Musa (a.s.) yine çok olduğunu, ümmetinin buna takat getirmeyeceğini söylüyor ve azaltılması için tekrar Allah (c.c.)'ın huzuruna gitmesini söylüyor. Bu gidip gelmeler neticesinde 5 vakit namaz Muhammed (s.a.v.) ümmeti üzerine farz kılınıyor.

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Musa (a.s.)'ın bizzat kendisi ile değil, ervahıyla görüşmüştür. Tabii ki Allah (c.c.)'ın dostları ölmez, yalnızca nakil olur, yer değiştirir. O'nların himmeti, yardımı her zaman vardır.

Hz.Musa (a.s.) Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetinin fazilet ve büyüklüğünü, Allah (c.c.)'ın yanındaki değerini Levh-i Mahfuzda gördükten sonra: "Ya Rabbi, Hz.Muhammed (s.a.v.)'ın ümmeti olamadım, ümmetini bari görenlerden olsaydım" diye arzu ediyor. O arada İmam-ı Gazali (r.a.)'nın ruhaniyeti oraya geliyor ve Musa (a.s.) ile görüşüyorlar.

Musa (a.s.):

—Sen kimsin diye sorunca, İmam-ı Gazali:

—Muhammed oğlu Hamid oğlu İmam-ı Gazali'yim diye cevap veriyor.

Bu cevap üzerine Hz.Musa (a.s.):

—Künyeni neden bu kadar uzun okudun? Yalnızca İmam-ı Gazali deseydin yetmezmiydi? Diyor.

İmam-ı Gazali (r.a.)'de cevap olarak diyor ki:

—Allah (c.c.) Hazretleri, kelam konuşmaya gittiğin zaman sana kim olduğunu sorduğunda sen kendini tanıtırken, "Elinde bastonu, sırtında kepeneği olan çoban Musayım diye künyeni neden uzun kullandın, sadece Musa deseydiniz yetmez miydi? diye sorusuna soru ile cevap veriyor.

Hz.Musa (a.s.) ise:

—Sen Allah(c.c.)'ın büyük peygamberlerindensin. Yani Kelimullahsın. Kitap gönderilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konuşabilme şerefine kavuşmak için künyemi uzattım diyor.

İmam-ı Gazali (r.a.) zamanının en büyük âlimi idi. Ama önceleri tasavvufu sevmeyen münkir bir âlimdi. İmam-ı Gazali (r.a.)'nın kardeşi ise tasavvuf ehli veli bir zat idi. İmam-ı Gazali (r.a.)'ye ilminden dolayı her müşkülü olan fetva almaya geldiği halde, kardeşi tam tersi arkasında bile namaz kılmıyordu.

İmam-ı Gazali (r.a.) arkasında namaz kılmadığı için kardeşini annesine şikâyet eder. Annesi bu durumda diğer oğluna camiye, cemaate gitmesi için ısrar etti. Gayesi İmam-ı Gazali (r.a.)'nın gönlünü almaktı.

Gazali'nin kardeşi annesine:

—Anne, onun arkasında benim namazım olmaz, dedi.

Bunun üzerine annesi daha fazla ısrar etti:

"-Bak oğlum, o senin büyüğün, sen cahilsin, ağabeyin âlim kişidir, herkes ona geliyor, müşkülünü halledip gidiyor, herkesin namazı kabul oluyor da seninki neden kabul olmasın? Mutlaka gidip arkasında namaz kılacaksın" diye çok ısrar edince sonunda camiye gidiyor.

O gün İmam-ı Gazali (r.a.)'ye namazdan önce bir kişi geliyor ve hayız (kadınlık hali) hakkında bir sual soruyor.

İmam-ı Gazali de;

"-Namazdan sonra gel, cevabını vereyim" diyor.

Namaza başlayınca İmam-ı Gazali devamlı olarak hayız ile ilgili suali düşünüyor ve namazın tamamını huşu içinde geçirmeyip cevap hazırlamakla geçiriyor. Bu arada İmam-ı Gazali'nin kardeşi ise devamlı tekbir alıp yeniliyor, bir türlü namaza devam edemiyor (Namazda olduğunu hatırlaması için), sonunda namazı bozuyor ve tekrar kılıyor.

İmam-ı Gazali kardeşinin ikide bir tekbir almasına ve namazı bozup, tekrar yalnız olarak kalmasına çok üzülüyor ve annesine yeniden şikâyette bulunuyor.

Annesi: "Oğlum, neden ağabeyinin namazına müdahale ettin, cemaatin içinde mahçup duruma düşürecek hareket yaptın, hani bana söz vermiştin, namazı kılıp gelecektin" deyince, İmam-ı Gazali (r.a.)'nın kardeşi annesine:

— Anne bir insan boğazına kadar kana bulanırsa onun arkasında kılınan namaz kabul olur mu diye soruyor ve " isterseniz bu soruyu birde ağabeyime sorsan fenamı olur" diyor.

Tabii annesi, İmam- Gazali’ye bu soruyu aynen aktarıyor.

İmam-ı Gazali (r.a.), namazdaki durumunu hatırlıyor, namazı hayızla uğraşmaktan tam olarak kıldırmadığını ve kardeşinin de keşif sahibi olduğu için haline vakıf olduğunu anlıyor. Gerçekleri görüyor ve daha önce inkâr ettiği tasavvuf ve tarikat yoluna giriyor, gerçekleri gördüğü ve âlim de olduğu için çalışarak kısa zamanda Gavs oluyor (Yani zamanın Gavs'ı oluyor).

İşte bu nimete layık olmak için çok çalışalım. Hz.Muhammed (s.a.v.)'e layık olmak için çalışalım.

Çünkü padişah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür.

Bakın Hasan-ı Basri (r.a.) çarşıya çıkmış, bir dükkâna oturmuş. Bakmış ki bir adam çarşıda elini kolunu sallaya sallaya gururlu bir şekilde durmadan geziniyor. Hasan-ı Basri (r.a.) soruyor:

"-Bu kimdir bu kadar gururlu ellerini kollarını sallaya sallaya yürüyor?"

Orada bulunanlar:

—Bu şahıs padişahın hizmetçisidir, onun için böyle yürüyor, diyorlar.

Bunun üzerine Hasan-ı Basri (r.a.):

—Ben de Sultanlar Sultanı Allah (c.c.)'ın kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim, dedi ve çarşının içinde ellerini kollarını sallaya sallaya bir müddet geziniverir.

Dolayısıyla bizim de çok çalışmamız, çok ibadet etmemiz lazım.

Allah (c.c.): "İnsanları ve cinleri bana ibadet etsin diye yarattım" buyuruyor. O'na layık olalım. Allah (c.c.): "Benim bildirdiğim hayırları yapın" diyor. Allah (c.c.)'ın azabı gelmeden güzel amel yapın, onun için acele edin.

Dünyada yapılan günahların azabı, cezası, suali ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde acele edin.

Bir insan tek başına, yalnızken, günah işleme fırsatı olduğu halde Allah (c.c.)'tan korkarak o günahı işlemezse, Allah (c.c.) çok büyük ecir ve sevap yazıyor. O davranış (Günahtan kaçış) onun için en hayırlı iştir. Bu durum imanın kemale erdiğinin alametidir.

Kalabalıktan çekinerek günah işlemeyen kimseye sevap yoktur ama yalnızken ve elinden geldiği halde, yapabilecek durumdayken günahı işlemeyene çok sevap vardır.

Bütün insanlar, kıyamet günü hesapları görüldükten sonra bir kısmı cennete, bir kısmı cehenneme gitmek üzere ayrılırlar. Daha sonra herkes ayrıldıkları yerlerine gitmeden önce anne, baba, oğul, kız hepsi birbirlerine sarılıp, vedalaşıp ayrılmaları 500 sene sürüyor. Vedalaşma bitince melekler geliyor ve "Vedalaşma sona erdi artık yeter, ayrılın" diyecekler ve herkes (Anne, baba, çocuklar) hakettikleri yerlere (Cennetine veya cehennemine) gönderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.):

—Ey insanlar, ben size şeytana ibadet etmeyin, bana ibadet edin, bu gerçek yoldur diye bildirdim, diyecektir.

Allah (c.c.):

—Bugün ağzınıza kilit vuracağım, ellerinizi, ayaklarınızı teker teker konuşturacağım. Nitekim orada hiçbir şey gizli kalmayacak. Allah (c.c.) her yaptığınızı bilir. Allah (c.c.)'ın fazlı, ihsanı çoktur.

İnsanın omuzlarında iki melek vardır: İşlenen bir günahı, tövbe edebilir diye sağdaki melek soldaki günah yazan meleğe 24 saat yazdırmıyor, 24 saatten sonra tövbe etmezse bir günah yazılıyor. Sevap meleği ise, her sevap ve iyilik için 10 ile 70 katı sevap yazıyor, beklemeden hemen yazıyor. Bundan büyük nimet var mı?

Allah (c.c.) kulunu affetmek için ufak bir bahane arıyor.

Allah (c.c.) öyle istiyor. O halde biz de gayret edelim.

Dünya ile mağrur olmayalım, kandırılmayalım.

Sofiler ayakta çok beklediler. Onun için sohbetime burada son veriyorum.Cuma'ya kadar inşallah eve gideceğim. Allah hepimizi affetsin."
kasrıarifan turism NEZİR DERNEĞİ
markalife
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol