Şairane
HİCRAN DİLİYLEMustafa ÖZÇELİK
Ne zaman patlayan bir tomurcuk görsem
Deli divane olurum seni hatırlarım
Gürül gürül bir ırmak açar içimde
Dumanlı bir vadi gibi olur gönlüm
Bulutları çağırırım imdadıma
Geçerim bütün karalardan, karanlıklardan
Sulara bakıp da tâ derinden
Gülümseyerek gizlice kaderime
Saçlarını tarayan bir çocuk olurum ben
Bir bakarım ki gözlerimin içinde
Coşan kıvılcım sen olmuşsun
Bütün ceylanlar bana doğru koşar
Bir güvercin su içer dudaklarımdan
Ey Mecnûn sırrı bir suret çiz aynama
Artık gülistanını göster
Hicran içinde inleyen bir bülbülüm ben
Bir tufan kopuyor kalbimde
İçimde yeniden çalıyor kıyamet saati
Şimdi uykuda sanki bütün bir dünya
Kimseler yok yalnız sen varsın
Yıldızlar eteklerine tutunmuş
Gözlerim göklere takılı
İçimde susmayan bir şarkısın sen
Oturup ağlasam bir kelebeğin
Kaderinden işaretler çıkarıp kendime
Rahmetinden yaralarıma merhem sağsam
Yeniden doğsam tarihinin içine
Oysa çizdiğim bütün resimler yanlış
Tenha bir kuyunun içinde
Bütün varlığım sulara karışmış
Dersimi aldım bulutlarından
Yağmurlar ezberliyorum toprağa bakıp
Kalkıp kendimi dağlara vuruyorum
Ne yana baksam ne yöne dönsem
Bütün çaresizliklerimi kuşanarak
Irmaklarına girip çoğaltıyorum susuzluğumu
DEHŞET
Tekin değil gördüğün sabah
Her karesi dehşet olan fotoğraflardan
Âni bir ölüm düşüyor ellerine
Rüyâsında okuldan kaçan bir çocuk
Hepimize kırgın bir yüz olarak
Gözleri açık bırakıyor rengini toprağa
Sabırlı bir infiâli yaşatan kader
Kuşlukla uyanmak isteyen bir evin çatısından
En kavî duruşuyla
Gaflet içinde kalan bir kavmin
Yeni saatini kuruyor
Endamlı dağlara kederler ekleyerek
Nereye bassa kirli toprak
Söğüt ağaçlarının yasından besleniyor ırmaklar
Güneş vurmuyor odalarımıza
İçimiz karanlık bir geceyi ağırlıyor
Ne kuşların haberleri ne şövalye resimleri
Döşeklerimizdeki uyku çok derin
Siperde hâinliklerimiz sinsi bir gecede
Mezar kazıyorlar içimizin serin ırmaklarına
Işıkları kim söndürdü gördünüz
Meleklerin hışırdayan sayfaları bitti
Çünkü cânımız isyan ediyor
Gittikçe güçleniyor bizi içine çeken ırmak
Bu ölümden önceki son bahar
Hangi çiçeğe baksak bütün renkleri sarı
Çoktan kapatmış hayat perdelerini
Her şey toprağa karışırken
Çöküyor üstümüze gece arz sarsılıyor
Geride kalıyor dünya korkuları
Mustafa Özçelik
HIZIR'IN ELİ, TÖVBENİN ELİ
Yeprem Türk
Şimdi sözlerim sana, ölüme ve aşka dair
Her şey bir rüya imiş, bir hayâl
Bir Anka kuşu mu beni kanatlarına alan
Düşmüyor, bulutlara tutunuyorum
Sabahın rengini melekler yüzüme çiziyor
Seninle yeni bir güneş doğuyor kalbime
Varsın silinsin adım dünya defterinden
Sırtımda heybem düşüyorum yola
Yeter bu kadar nefes alıp verişim
Bütün dehşetini gördüm dünyanın
Hayat bir uçurum artık benim için
Yalnızım ve beni ancak sen anlarsın
Çünkü sen üfledin içime ateş nefesini
Şimdi seni giyinip çıkıyorum hayata
Siliniyor bedenimden dünya kokusu
Beni solmayan rengiyle bir menekşe karşılasın
İndim atımdan geldim merhamet kapına
Gördüğüm rüya yeter bu hayal bu sanrı
Uyanmak istiyorum bakir bir sabaha
İnanıyorum, herkese açık bir ayrılık bu, yenilenerek
Kozmopolit bir oyundan, inorganik bir toplumdan
Adı iğdiş edilerek çoğalmış gelen her kulluktan
işte ne zaman seyirmese bakışlarım ben bunları görüyorum
Bakınca dünyaya şöyle göz gez arpacıktan
Bir gözümü kapamanın bir anlamı oluyor, kapıyorum
Yek içimin küsünden bir bir iki dize, bir iki nazar alıyorum
Arabeskler bozamıyor bunu, bir temiz yara tadı kalıyor
Düşünmenin kaosuyla kaybolan şuuruma inmişim
Ayrılıklar aza aza, bense kapsülleri yakmaya geliyorum
Pusu kurduğum denizlere artık ölüm süsü veriyorum
Bu sonsuz suların sonu bir soru işareti mi, öyle mi olmalı?
Belki değil ama, hep bana gelen bana çalışan
İçimi okuyup ayetimi okuyup verili geceme gidiyorum
Kendimi bir kıyıdan alıp bir gemiye hızır atarak
Suların dövmüş olduğu nesnelerime inanıyorum
Kesintili çağrışımlar arasından uyanmış gelmiş
Ben şimdi öpüyorum rüyalardan, bir eli
Bir hayatın kazasına, bir fidanın tekrarına inanıyorum
* * *
efgan.net Ben Olamam Gavs'tan Ayrı