Gül Muştusu ve Sezai Karakoç
Gül Muştusu ve Sezai KarakoçNaci Gümüş
Gül nezaketin, zarafetin, aşkın ve sevginin simgesidir. Vahdetin remzi, Hazreti Muhammed'in teridir. Gül ile gönül arasında ulvi bir aşkın, erişilmez bir hazzın onurlu ilişkisi vardır. Gülün açması sevindirici, iyi bir haber demek olan muştudur. Gülün kendisi de muştudur. Bu muştu tabiatın diriliş günü olan bahardır. Baharın şiiri de güldür. İyiliğin artması, sevginin çoğalması için bir uyanış işaretidir. “Gül Muştusu” şiiriyle Gönüllere ilham doğmuş, düşüncelere gül hakim olmuştur. Bahar yüzlü bir süreç başlamıştır.
Gül aydınlıktır. Gül aydınlığı “erdemli toplumun, ideal insan”ın durduğu yeri, huzur ve mutluluk atmosferini ifade eder. Gül düşüncesi estetik duygusunu, güzelliğe yönelme arzusunu uyandırmıştır. Çağımızı sevgi ve saygı dünyasına, geçmişin görkemli karelerini alarak taşıma vakti gelmiştir. Kara Fazlî'nin “Gül ü Bülbül” ünü, Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşkı'nı, Baki'nin Bahariyesini okuma mevsimine girilmiştir. Görmeyen gözlere, işitmeyen kulaklara sürmek için gül merhemi yapmanın zamanı gelmiştir.
İşte “Hıdrellez Rüzgârları'nın kapı aralayışı” ndan “Yedinci Sağnak”la 1969 yılında ebadı küçük, kendisi büyük bir kitapla, tek şiirden ibaret “GÜL MUŞTUSU” adlı bir kitapla;
“güllerin içine yağdığı
bahar aydınlıklarının“
İçinden 36 yaşında bahar yüzlü bir adam, “cihetsiz serçe sesleri” arasında,
“Yaratılışa dönmüşüm baharla
ilk yaratılışa
gül saçarım düşmanıma bile
bir ilgi var ölenle bulut
doğanla güneş arasında
taş bile çiçeklenir baharda”
(IV. Bölüm, S.16)
dizeleriyle Gül Muştusu'nu sunacaktır. “Hızır fısıltısı say onu" diyerek. Gök sağnağı başlamıştır. Yerel değerler yeni ve çağdaş yorumlarla on yıllarca sürecek ses olarak hep topluma diriliş aşısı yapacak olan alnı ak, başı dik Anadolu tenli, bahar yüzlü bu adam Sezai Karakoç'tur. Erdemli, onurlu duruşunu şiirinin her dizesinde, hayatının her safhasında görebilmek mümkündür. Bu itibarla Sezai Karakoç hem dünün, hem bugünün ve de yarının sesidir.
“eski çocuk gül gibi dağıldı gitti atlarda
atlar kan çizgileri ufuklarda
çocuklar
tiftiklenmiş öyküler bahar akan mezarlarda
genç ölmüşlerdir dedelerim
ilgim yok benim bu erken ağarmış saçlarla
denizin düşüyüm ben karada
……………………………………….
güneşte yanmış bir gül sesi”
(S. 10)
-2-
Evet, “Dicle'yle Fırat arasında, ipekte sedirlerinde Kur'an okunan, açık pencerelerinden gül dolan” Zülküfül Nebi diyarı Osmanlı'nın Osmaniye'si, Cumhuriyet döneminin Ergani'si olan, yine “Gül Muştusu” şiirindeki; “Çeşmeleri yosun bağlamış”, “vakti kirlenmemiş plajlarda”,
“vapur bağırtısıyla ürpermemiş”,
“denizlerin derinliğine düşmemiş belki
ama yağmurlardan
İbrahim'e mahsus
ateş hikmetini emmiş
emmiş emmiş ve ezberlemiş”
bir ilçe'de doğan şairimiz:
“ ve kapılar açmış doğum zindanına
Diriliş ayazmasına
Yusuf'un hücresine
düş olmuş
düşmüş asmalardan
Babilin dudaklarından
Kudüs sarnıçlarından
çalkantılar taşımış
Mısır'ın kızgın umutsuzluk akşamlarına” (X. Bölüm; S. 41-42)
“gönlün gül muştusunu” vermek , “ Kur'an Meşalesi'ni dikmek için karanlık dağlara, ışık saçmak için dört yana, bir şiir dokuyor mısra mısra… Tamamlanacak oluyor şiir, doğuyor yeni bir bölüm yeni bir dönem gibi... Toplumun ruhunu tazelemek niyet ve arzusuyla “toprağın çağırmasına ulaşan yağmur gibi” 14 Bölümden oluşan Gül Muştusu şiiri tamamlanıyor. “Hızırla Kırk Saat” ve “Taha'nın kitabı”nı daha anlamlı, daha anlaşılır kılan bir şiir doğuyor. “Güller açan gül ağacı” gibi. Bu 14 bölüm Ondört asırdır geldiğimiz yolun haritasını, İki asırdır şaşırdığımız yolun coğrafyasını gözler önüne seriyor.
“eski zamanlarda söylenmiş apaçık
ama gelecek zamanlarda sırra dönüşen
yüce erlerin sözlerinden
sözlerin gençleşen hayallerinden
kabarmış yeşil damarlı elleriyle
alınyazısıyla döğmeli gül devşirmede
araştırıyor gözleriyle kuşlukta biriken
muştulu kader seslerini
bir şey olacak biliyor ama ilerde” (S. 12)
10. Bölümün son bölümü;
“-bahar gelmiş Yusuf
çok düş gördük
gül getirilmiş hapishaneye
çok düş yorumladın ama
-3-
henüz çıkamadık geniş
ve aydınlık yeryüzüne
bir gül getirilmiş
ama aşamadık duvarları
çıkmadık gül bahar ülkesine”
mısralarında dün, bugün ve yarın vardır. “Konusu unutulmuş ağıtlara, çaresiz dilsiz aşıklara, kitabını kaybetmiş meczuplara, terkedilmiş çeşmelere” bir umut muştusu vardır.
“son insan ölmeden önce
bir ülkü inecek bahçelere”
……………………………
size bir mutluluk haberi gibi
gül gelecek
kıyamet demek gülün geri gelişi demek
gül peygamber muştusu peygamber sesi…”
Hala nefes alışımızı yine medeniyetimize, Batı'nın tarihe gömmek istediği kültür ve medeniyetimize borçlu olduğumuzu şu mısralara arasında fark etmemizi ister:
“düşüş
radyodaki yabancı söz
gazetelerin el kirleten teri
ve Latin hilesi
Avrupa öfkesi
kuşluk kahvelerini dolduran
melek ve şeytan
İblis ve Cebrail
Cin ve insan
mezar beşik düğün atölye dükkân
Maari ve Piyer Loti
Savaş ve Kur'an
açılmış sayfalar
karışmış yapraklar” (S. 49-50)
Mısralarının öncesinde ve sonrasında yer yer Ergani'den alınan motifler çocukluk günlerinin, ilk gençlik yıllarının kuvvetli kanıtları, şiirimsi fotoğraflarıdır. İkinci Yeni Hareketin önde gelen şairlerinden biri sayılırsa da Sezai Karakoç farklı bir öncüdür. Geçmişten gelen bir geleceğin sesidir. Güçlü bir hayal ve hafıza gücünü, yüksek bir imânı, yalnız eserlerinde değil, İslâm Toplumu'na adanmış hayatında da görüyoruz.. Asırlar geçse de hep güncel kalacak şiirler yazmıştır. 36 Yaşında yazdığı bu şiir, 36 yıl aradan sonra bugün aynı derecede aktüel, taze ve yenidir.
Şair “Gül Muştusu” şiirinde dünyanın bütün ülkelerine gül taşısa da hayallerine acı veren cehalet sahneleri, şiddetli kan davaları da anlatılmaktadır. Fakat umut ışığını hep toplumun önüne kor. Diriliş Muştusu'nu vermekten, güneşin doğuşunu beklemekten asla vaz geçmez. İki cihan sultanı, medeniyet güneşi Hz. Peygamber O'nun önünde, Kur'an ışığı gönlünde soylu direniş ve yürüyüşüne hep devam eder.
-4-
“seni ben gönderdim
gülün muştusunu vermek için
İsa'nın doğumunu yaz gibi
Yahya'nın sesini kış gibi
Zekeriya'nın ürpertisini
insanlara
bir bahar aşısı gibi
taşımak için
gülün muştusunu vermek için
sen beni gönderdin” (XIII. Bölümün başı- S. 55)
XIII. Bölüm Peygamberlerin kurduğu medeniyetlere bir değini, mucizelerinin geleceğe işareti anlatılır. Zekeriya ışığını zeytinde, acımanın zafer takını İsa'da demirin yumuşamasını avuçta gören dizelerden sonra XIV. Ve Son Bölüm'e yeni bir solukla, gönüle doğan coşkun bir ilhamla Dua ile başlar. Ümit ışığının aydınlattığı yer ayan beyan gözükmeye, muştu yankılanmaya başlar.
“Tanrım duam şu ki her şey yeniden toprak olsun”
Su, ay, gün, yazı, kitap ve söz toprak olsun ister;
“ekin ekilmeye mahsus
yeni tohum atılmaya
yeni insan doğsun için”
büyük armağancıya “Kur'an tohumlarını ekmek için:”
“Yetiş toprağın mayalanmasına
yetiş mağaranın ışımasına
yetiş ayı ikiye bölen parmaklarıyla”
mısralarında “Ulular İmamı” ndan şefaat ister. Yapısı yeni olan şiirde “Divan Şiiri” nin dokusunu algılıyor, Mesnevinin kokusunu duyabiliyoruz.
“Yetiş ayağının tozu olduğumuz peygamber
yetiş her zaman diri olan varlığınla
yetiş yak lambamızı
yetiş aydınlat karanlığımızı
...............................................
seni sevenin ismiyle yetiş bize
yetiştir bize
günahlarımızı kül edecek ateş harmanını
verim yağmuru insin ülkemize
mekkeye medineye şama
kudüse bağdata istanbula
semerkanda taşkente diyarbekire
yetiş peygamber imdadı yetiş
yetiş Allah'ın izniyle” (S.62)
-5-
Yaratılışın hikmeti, sevgi ve sevgili, ezeli ve ebedi olan ne varsa yürekte toplanmış, diriliş atmosferine girilmiştir.
“ gül diksinler diye yeni topraklarına
insanın ta gönlüne
yetiştir erenlerini
Allah'ım”
Umut ışıkları, cümle muştular şiirin son kelimesinde hayat bulur:
“amin”
ayvakti.net