Ne Derler Hastalığı
Ne Derler Hastalığı
Etrafımızdaki bütün insanları bizden memnun etmek bu dünyadaki en zor işlerdendir. Bu imkansız olduğu gibi, gereksizdir de. İnsan fıtratını tanımalı ve insanlık tarihini iyi bilmedir. Bu dünyadaki insanların birçoğu, kendisini yoktan yaratan, sonsuz rahmetiyle yaşatan, rızıklandıran, göğü ve yeri hizmetine sunan Rabbi’nden bile razı değildir; O’nu tanımaz, inkar eder, Zatına ortak koşar, hakkında olmadık şeyler söyler. Bu insanların çoğu, kendilerini cennete götürmek için can atan peygamberlerle savaşmıştır. Hepimize rahmet olan Allah dostlarının da her devirde münkiri olmuştur.
Demek ki asıl olan halka göre davranmak değil, Hakk’a bakarak hak üzere yaşamaktır. Halk, hayatın bir gerçeğidir, fakat hayatımızın sahibi değildir. Pek çok kimse, halkı ölçü alır; “Halk ne der, insanlar hakkımda ne düşünür; ben onların karşısına nasıl çıkarım!” diye hayatını halka göre düzenlemeye, insanların beğenisine göre giyinip kuşanmaya, süslenmeye, eğlenmeye, davranmaya çalışır. Bu arada hiç “Hak ne der; Rabbim’in huzuruna nasıl çıkarım, bu iş helal mi haram mı, sonu nereye varır?” diye düşünmez. Oysa bu anlayış bir aldanıştır, sonu üzücüdür, vebali büyüktür.
Hakkımızdaki kötü sözlere sabretmekle sevap alırız
İnsanlar hakkımızda doğru da söylerler yalan da... Doğru sözden istifade edilir, yalan ise söyleyene vebal olarak kalır, bize bir zararı olmaz. Hatta hakkımızdaki yanlış ve kötü sözlere sabretmekle sevap bile alırız. Bu aynı zamanda güzel ahlakın bir gereğidir. Velilerden Ebu Hafs’a “Güzel ahlak nedir?” diye sorulunca, şöyle demiştir:
“Güzel ahlak, Allah Teala’nın,“Rasulüm, sen af yolunu tut, iyi olan şeyleri emret ve cahillerden yüz çevir” (Araf, 199) ayetinde Hz. Peygamber için tercih ettiği ahlaktır. Hz. İsa (a.s), Hz. Yahya’ya (a.s) şu öğüdü vermiştir: “Birisi senin hakkında konuşur da doğruları söylerse, Allah’a şükret. Eğer senin hakkında yalan konuşursa daha fazla şükret; çünkü onun iyilikleri sana yazılacaktır.”
Hz. Musa (a.s) “İlahi, beni şu halkın dilinden kurtar, benim hakkımda bende olmayan şeylerin söylüyorlar, hakkımda olmadık şeyleri iftira ediyorlar” diye dua edince, Allah Teala şöyle vahyeder: “Ben bunu kendim için bile yapmadım; onlar benim hakkımda da bende olmayan şeyleri söylerler, bana şirk koşarlar, Allah’ın oğlu, kızı var derler. Sen de benim gibi sabreyle, işine bak!” En iyisi, doğru olan bir işi Allah için yapıp yoluna devam etmektir.
Bazen ne yapsak insanlara yaranamayız
İnsanlar çok konuşana geveze derler, az konuşana dudu kuşu gibi dilini yutmuş, kendini beğenmiş derler. Çok yiyene obur, az yiyene “Malını yiyemiyor, mezara götürecek herhalde!” derler. Çok mal harcayana müsrif, hiç harcamayana cimri derler. Hiç ibadete yanaşmayana beynamaz, çok ibadet edene de, “Başımıza sofu kesildi, çok derine daldı, adam yakında uçacak” derler. Güzel giyinene “Caka satıyor” derler, pejmürde giyene paspal derler. Derler de derler...
Nasrettin Hoca’nın şu meşhur fıkrası konu hakkında ne kadar da güzel bir örnek.
Bir gün Nasrettin Hoca oğlu ile köyden şehre gidiyormuş; binekleri merkepmiş. Hoca hayvana önce oğlunu bindirmiş, kendisi hayvanın önünde yürümeye başlamış. Yolda bir grup insana rastlamışlar. Adamlar hocayı yaya, oğlu binek üzerinde görünce “Yahu devir değişti, insanlarda büyüğe hürmet kalmadı, çocuk hayvan üzerinde, zavallı ihtiyar yaya gidiyor!” demişler. Nasrettin Hoca ile oğlu bu sözleri ciddiye alıp, vaziyeti değiştirmişler. Hoca hayvana binmiş, oğlu yaya yürümeye başlamış. Biraz sonra başka bir gruba rastlamışlar. Adamlar “Yahu, bu devirde acıma ve merhamet kalmadı; koskoca adam hayvana binmiş, zavallı çocuğu yaya yürütüyor!” diyerek yanlarından geçmişler. Hoca ile oğlu bu sözü de ciddiye alıp, yeni bir vaziyet düşünmüşler. Bu defa ikisi birden hayvana binmiş.
Biraz sonra, başka bir gruba rastlamışlar. Adamlar manzarayı görünce “Yahu bu insanlarda hiç insaf kalmadı, şu sıcakta bir hayvana iki kişi biner mi? Yazık!” diyerek yanlarından geçmişler. Hoca ile oğlu bu sözlerin de etkisinde kalıp durum değişikliğine gitmişler. Bu defa ikisi de hayvandan inerek yürümeye başlamışlar. Biraz sonra, başka bir gruba rastlamışlar. Adamlar “Yahu şu insanlarda akıl kalmamış, Allah bu hayvanı süs için mi yarattı! Hayvan boş gidiyor, ihtiyarla çocuk yürüyor!” diyerek yanlarından geçip gitmişler. Nasrettin Hoca ile oğlu çaresiz kalmışlar, ne yapsalar insanları memnun edemiyorlar! Sonunda hoca, oğluna “Yavrum, biz onun bunun diline bakacağımıza, kendi bildiğimiz gibi yolumuza devam edelim; hayvana biraz sen biraz da ben binerek gidelim!” demiş.
Halkın dilini tutmanın yolu
Hz. Hüseyin (r.a), hakkında olumsuz sözler söyleyen bir adama tepsi içinde bir miktar hurma götürüp kapısını çalar, adam “Ey peygamber torunu! Bu nedir?” diye sorar. Hz. Hüseyin (r.a) de, “Bunu al! Çünkü senin, hakkımda kötü konuşarak iyiliklerini bana hediye ettiğini öğrendim; ben de ona karşılık sana bunları getirdim!” der. Adam utanır, tövbe eder, bir daha olumsuz konuşmaz. Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynülabidin de, kendisi hakkında olumsuz şeyler konuşan bir adamın yanına giderek, “Kardeşim, eğer senin söylediklerin bende varsa, onlar için Allah’tan affımı istiyorum; söylediklerin bende yoksa Allah’ın seni affetmesini diliyorum” der ve evine döner. Adam da yaptığından utanıp tövbe eder.
Bir kadın, velilerden Malik b. Dinar’a, “Ey mürâî (gösterişçi!)” der. Bunu işiten Malik, “Ey kadın, Basralıların kaybettiği ismimi sen buldun!” diyerek nefsini ezer, kadını destekler, istiğfar ederek yoluna devam eder.
Gavs-ı Sani Hazretleri ise bu konuda şu uyarıda bulunmuştur:
“İnsan yüzünü Hakk’a döndürmeli. Kulun tek hedefi Allah rızası olmalı. Halk için amel etmeyin. Gösterişten sakının. Bütün fayda Allah’tadır. Amelinizi Cebrail (a.s) görse ve bilse, bunun sizi ne faydası olacak? Allah dilemedikçe, görev ve izin vermedikçe meleklerin de insana bir faydası olmaz. Halka değil, Hakk’a bakın!”
Dilaver Selvi