Veli Kimdir?
Veli Kimdir?
Bu soru her zaman sorulur. Doğrusu çok nazik bir meseledir. Nazik olduğu kadar önemlidir de. Çünkü veli, bir yönüyle herkes gibi insandır. Öte yandan apayrı bir kimliğe, yetkiye ve sevgiye sahiptir.
Veli, âlemlerin sahibi Yüce Allah’ın dostudur. Dolayısıyla Allah’ın dostu olan bir kimse, her mümin için büyük önem taşır. Zira o, Yüce Rabbi tarafından seçilmiş, sevilmiş bir kuldur.
Onun şahsiyetinde ve hayatında insanlara gerçek kulluk, hakiki dostluk gösterilmektedir. Bu yüzden veli, Yüce Allah’ın varlığını ispat etmede ve ilâhi emirlerin hakikatini anlamada insanlar için en büyük delildir.
Gerçi, her mümin Allah’ın velisidir, dostudur. Fakat bizim burada konu ettiğimiz velilik, Allah yolunda irşat yetkisi, manevi terbiyede rehberlik ve takvada önder olan velidir.
Bu özel bir makamdır. O makamda bulunan kimse kamil insandır. Bu velâyet, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ümmeti terbiye işine vâris olmaktır. Bu verâset ise, insanların irşadını üstlenmek, kalpleri manevi kirlerden temizlemek ve azgın nefisleri terbiye etmektir.
Veliler genelde gizlidir. Sayılarını ancak Allah bilir. Cenabı Hak Kur’an-ı Hakim’de bize, dostlarının isimlerini değil, sıfatlarını zikretmiştir. Bu sıfatlar kimde mevcutsa, o kimse Allah’ın dostudur. Bir mümin olarak bize de onu dost etmek ve sevmek düşer.
Allahu Teala bütün müminleri sevmektedir.
“Allah müminlerin dostudur.”[ Âl-i İmran 3/68.] ayeti bunu ifade eder.
Öyleyse ‘Ben Allah’a iman ettim’ diyen her mümin, diğer bütün müminleri sevmeli. Bu ilâhi bir emirdir, Yüce Rabbimiz böyle istemektedir.[ Âl-i İmran 3/ 28.Nisâ 4/ 144; Mâide 5/55, 56;]
Ancak Cenâbı Hak, müminler içinden bir grubu özel olarak yakınlığına seçmiştir. Onlar gerçek takvaya ulaşan ve ‘mukarrabûn’ makamına çıkan salihlerdir.[ Enfal 8/ 34; Vâkıa 56/ 10-12.]
Rasulullah (s.a.v) onları ‘vârisim, halifem ve ehlim’ diye tanıtmıştır. Allahu Teala müminlere onlarla beraber olmayı emretmiştir.[ Tövbe 9/119.]
İşte bu veliler insanları irşat etmekle görevlidir. Ümmetin terbiye edilmesi görevini onlar üstlenmişlerdir. Kalpleri tedavi ile memurdurlar. Hidayet yolunda rehberlik, takva işinde önderlik yaparlar.
Onlar yeryüzünde Allah’ın şahitliğini yapan Rabbani alimlerdir. Bu yüzden onların veli olduğu bellidir, çünkü irşatları açıktır. Kendileri de halk da onların Allah’ın dostu olduğunu bilir. Cenâbı Hak onları özel olarak seçer, sever, destekler, irşat olacak kimseleri onlara sevk eder.
Onlar gerçekten Yüce Allah’ı hatırlatan canlı şahitlerdir. Onları gören göz, seven gönül, kendilerinde Allah’ın dostlarına bahşettiği çok güzel halleri görebilir. Yeter ki insan, benlik ve büyüklük taslamasın.
Aslında, gerçek velilerin üzerinde bulunan ilâhi edep kendilerinin Yüce Allah’ın dostu olduğunu gün gibi ortaya koyar. Çünkü onların gözlerinden, özlerindeki ilâhi nur dışarıya yansır.
Yüzlerindeki samimiyet kalplere huzur verir, gönülleri cezbeder. Veliler etraflarına rahmet ve muhabbet yayarlar. Her insana uzanan elleri sayesinde irşat ve feyiz yayılır, niceleri tövbe eder, hidayet bulur. Böylece veliler yakından tanınır. Gün geçtikçe onları seven insan da güzelleşir, sevdikçe özelleşir.
Allahu Teala’nın dostluğundan nasibi olan kimseler, onları görünce Allahu Teala’yı hatırlar. Allah’a aşık olan ruhlar Allah dostlarını görünce sevinir: Heyecanlanır, manevi bir haz alır. Çünkü karşısında Yüce Yaratıcının dostu durmaktadır.
O dostun yüzünde ve gözünde ilâhi nişanlar bulunmaktadır. Heybet, çekicilik gibi...
Ona yönelen kalp ilâhi sevgiyle dolar, huzur bulur. Onu seven gönül, kısa yoldan Allah ve peygamber sevgisini tadar. Bu hazzı bulan kişi tövbeye sarılır.
Allahu Teala’nın bu nimetlere vesile ettiği veliler bütün zaman ve devirlerde olmuştur. Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) müjdesine göre kıyamete kadar da bulunacaklardır. Onlar İslam dinini en güzel şekilde yaşayarak tebliğ etmektedirler. Bunu yaparken Allahu Teala’dan başka hiç kimseden korkmazlar.[ Buhârî, İ’tisam, 10; Müslim, İmâret, 53, Ebû Dâvud, Melâhim, 1; Tirmizî, Fiten, 27; Hâkim, Müstedrek, IV, 523.]
Durum böyle olunca, insanın onlardan istifade etmesine engel olan husus sadece nefsi, kibri ve kendisini yeterli görmesidir.
Başka bir engel yoktur. Ayeti kerimenin ifadesine göre kibirli insanlar, Allahu Teala’nın ayetlerini görmekten ve hikmetlerini müşahade edemezler.[ A’râf 7/146.]
Demek ki, yeryüzünde Yüce Allah’ın varlığına en büyük bir ayet ve en açık alâmet olan bir velinin, anlaşılması, sevilmesi ve kendisinden istifade edilmesi için, kalbin açılması ve onlara yönelmesi gerekiyor.
Allahu Teala’yı tanımak ve arifleri sevmek tevazu ve edep ister. Kendisini beğenen kimse Allah’ı tanıyamaz. (Marifetullah) Bu yolda benlik işe yaramıyor. Hep ‘ben...ben!..” diyenler Allah’a ulaşamıyor.
İlâhi sevgiyi tatmak ve Allah dostlarını tanımak için özel olarak dua edip Yüce Allah’tan yardım istemeli. Allah dostlarının sevgisinin kazanılması sadece akıl ve ilim ile olmaz. Akıllıyım diyen nice insanlar, Yüce Allah’ı tanımadan, imam ile şereflenmeden ölüp gitmişlerdir. Dünyadaki keskin zekaları, ahirette kendilerine bir fayda kazandırmamıştır.
Kaynaklarıyla Tasavvuf - Dilaver Selvi
Alıntı
Bu soru her zaman sorulur. Doğrusu çok nazik bir meseledir. Nazik olduğu kadar önemlidir de. Çünkü veli, bir yönüyle herkes gibi insandır. Öte yandan apayrı bir kimliğe, yetkiye ve sevgiye sahiptir.
Veli, âlemlerin sahibi Yüce Allah’ın dostudur. Dolayısıyla Allah’ın dostu olan bir kimse, her mümin için büyük önem taşır. Zira o, Yüce Rabbi tarafından seçilmiş, sevilmiş bir kuldur.
Onun şahsiyetinde ve hayatında insanlara gerçek kulluk, hakiki dostluk gösterilmektedir. Bu yüzden veli, Yüce Allah’ın varlığını ispat etmede ve ilâhi emirlerin hakikatini anlamada insanlar için en büyük delildir.
Gerçi, her mümin Allah’ın velisidir, dostudur. Fakat bizim burada konu ettiğimiz velilik, Allah yolunda irşat yetkisi, manevi terbiyede rehberlik ve takvada önder olan velidir.
Bu özel bir makamdır. O makamda bulunan kimse kamil insandır. Bu velâyet, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ümmeti terbiye işine vâris olmaktır. Bu verâset ise, insanların irşadını üstlenmek, kalpleri manevi kirlerden temizlemek ve azgın nefisleri terbiye etmektir.
Veliler genelde gizlidir. Sayılarını ancak Allah bilir. Cenabı Hak Kur’an-ı Hakim’de bize, dostlarının isimlerini değil, sıfatlarını zikretmiştir. Bu sıfatlar kimde mevcutsa, o kimse Allah’ın dostudur. Bir mümin olarak bize de onu dost etmek ve sevmek düşer.
Allahu Teala bütün müminleri sevmektedir.
“Allah müminlerin dostudur.”[ Âl-i İmran 3/68.] ayeti bunu ifade eder.
Öyleyse ‘Ben Allah’a iman ettim’ diyen her mümin, diğer bütün müminleri sevmeli. Bu ilâhi bir emirdir, Yüce Rabbimiz böyle istemektedir.[ Âl-i İmran 3/ 28.Nisâ 4/ 144; Mâide 5/55, 56;]
Ancak Cenâbı Hak, müminler içinden bir grubu özel olarak yakınlığına seçmiştir. Onlar gerçek takvaya ulaşan ve ‘mukarrabûn’ makamına çıkan salihlerdir.[ Enfal 8/ 34; Vâkıa 56/ 10-12.]
Rasulullah (s.a.v) onları ‘vârisim, halifem ve ehlim’ diye tanıtmıştır. Allahu Teala müminlere onlarla beraber olmayı emretmiştir.[ Tövbe 9/119.]
İşte bu veliler insanları irşat etmekle görevlidir. Ümmetin terbiye edilmesi görevini onlar üstlenmişlerdir. Kalpleri tedavi ile memurdurlar. Hidayet yolunda rehberlik, takva işinde önderlik yaparlar.
Onlar yeryüzünde Allah’ın şahitliğini yapan Rabbani alimlerdir. Bu yüzden onların veli olduğu bellidir, çünkü irşatları açıktır. Kendileri de halk da onların Allah’ın dostu olduğunu bilir. Cenâbı Hak onları özel olarak seçer, sever, destekler, irşat olacak kimseleri onlara sevk eder.
Onlar gerçekten Yüce Allah’ı hatırlatan canlı şahitlerdir. Onları gören göz, seven gönül, kendilerinde Allah’ın dostlarına bahşettiği çok güzel halleri görebilir. Yeter ki insan, benlik ve büyüklük taslamasın.
Aslında, gerçek velilerin üzerinde bulunan ilâhi edep kendilerinin Yüce Allah’ın dostu olduğunu gün gibi ortaya koyar. Çünkü onların gözlerinden, özlerindeki ilâhi nur dışarıya yansır.
Yüzlerindeki samimiyet kalplere huzur verir, gönülleri cezbeder. Veliler etraflarına rahmet ve muhabbet yayarlar. Her insana uzanan elleri sayesinde irşat ve feyiz yayılır, niceleri tövbe eder, hidayet bulur. Böylece veliler yakından tanınır. Gün geçtikçe onları seven insan da güzelleşir, sevdikçe özelleşir.
Allahu Teala’nın dostluğundan nasibi olan kimseler, onları görünce Allahu Teala’yı hatırlar. Allah’a aşık olan ruhlar Allah dostlarını görünce sevinir: Heyecanlanır, manevi bir haz alır. Çünkü karşısında Yüce Yaratıcının dostu durmaktadır.
O dostun yüzünde ve gözünde ilâhi nişanlar bulunmaktadır. Heybet, çekicilik gibi...
Ona yönelen kalp ilâhi sevgiyle dolar, huzur bulur. Onu seven gönül, kısa yoldan Allah ve peygamber sevgisini tadar. Bu hazzı bulan kişi tövbeye sarılır.
Allahu Teala’nın bu nimetlere vesile ettiği veliler bütün zaman ve devirlerde olmuştur. Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) müjdesine göre kıyamete kadar da bulunacaklardır. Onlar İslam dinini en güzel şekilde yaşayarak tebliğ etmektedirler. Bunu yaparken Allahu Teala’dan başka hiç kimseden korkmazlar.[ Buhârî, İ’tisam, 10; Müslim, İmâret, 53, Ebû Dâvud, Melâhim, 1; Tirmizî, Fiten, 27; Hâkim, Müstedrek, IV, 523.]
Durum böyle olunca, insanın onlardan istifade etmesine engel olan husus sadece nefsi, kibri ve kendisini yeterli görmesidir.
Başka bir engel yoktur. Ayeti kerimenin ifadesine göre kibirli insanlar, Allahu Teala’nın ayetlerini görmekten ve hikmetlerini müşahade edemezler.[ A’râf 7/146.]
Demek ki, yeryüzünde Yüce Allah’ın varlığına en büyük bir ayet ve en açık alâmet olan bir velinin, anlaşılması, sevilmesi ve kendisinden istifade edilmesi için, kalbin açılması ve onlara yönelmesi gerekiyor.
Allahu Teala’yı tanımak ve arifleri sevmek tevazu ve edep ister. Kendisini beğenen kimse Allah’ı tanıyamaz. (Marifetullah) Bu yolda benlik işe yaramıyor. Hep ‘ben...ben!..” diyenler Allah’a ulaşamıyor.
İlâhi sevgiyi tatmak ve Allah dostlarını tanımak için özel olarak dua edip Yüce Allah’tan yardım istemeli. Allah dostlarının sevgisinin kazanılması sadece akıl ve ilim ile olmaz. Akıllıyım diyen nice insanlar, Yüce Allah’ı tanımadan, imam ile şereflenmeden ölüp gitmişlerdir. Dünyadaki keskin zekaları, ahirette kendilerine bir fayda kazandırmamıştır.
Kaynaklarıyla Tasavvuf - Dilaver Selvi
Alıntı