kasrıarifan turism



Tasavvufa Farklı Bir Bakış

Namazda Akla Gelenler

Namazda Akla Gelen Şeyler

"Kulun namazda aklına bir hayır gelse, hemen onu yapmaya koşmalıdır. Bu, Allah’a en sevimli olan şeylerdendir. Çünkü O, bunu kendisi için en sevimli yerde/namazda kuluna hatırlatmıştır.

Namaz kılan kimse kötü ve gazaba vesile olan basit ve beğenilmeyen işleri hatırlamışsa ondan süratle sakınmalıdır. Çünkü o, kulu Allah’ın yakınlığından uzaklaştıran bir şeydir. Onu kula ibadet yerinde hatırlatması bir azarlama, yanlışlığını itiraf ettirme anlamı taşıdığı gibi ayıplama ve uyarı da olabilir. Bunu terk etmek Allah’a yaklaştıran sebeplerdendir. Bu kulun Yüce Rabbine güzel icabet ettiğini gösterir. Bu kulun Allah’a ulaşmada takip edeceği bir yoludur.

Kulun aklına bir boş temenni, bir heva/kötü arzu gelir veya geçmiş veya gelecekle ilgili herhangi bir düşünce doğarsa bilmelidir ki, bu düşmanı olan şeytandan gelen bir vesvesedir. Ona olan hasedinden dolayı kendisini böyle meşgul etmektedir. Bu şekilde onun, namazın rükünlerine kalbi ile iştirak etmesini engellemek ve kalbinin Allah’a münacaatta bulunmasından meşgul etmek ister. Şeytan bu yolla ona zarar veren şeylerle meşgul ederek, faydalı şeylerden perdelemek ister. Bununla onu namazın zikirlerinin her birinde hatırlanması gereken tedebbür/okuduğunu anlamak, tazim, hamd, dua ve istiğfardan mahrum etmek ister.

Eğer aklına geçim işi, ne yapacağım endişesi ve duasında istediği şeyleri nasıl elde edeceği düşüncesi gelirse, bunun nefis tarafından olduğunu bilmelidir. Bu tür şeyleri düşünmesi nefsinin kendisine dünya ile ilgili konularda verdiği vesveseden kaynaklanmaktadır.

Namaz kılanın aklına mahzurlu bir arzu veya isyan düşüncesi gelirse bu helak ve uzaklaşma sebebidir. Bu tür düşünceler, insanı azdıran düşmanın/şeytanın onu çepeçevre sarması sonucu nefs-i emmarenin bir sıfatı olarak meydana gelir. Bu durum ilahi huzurdan uzaklaşma ve perdelenme alametidir. O aynı zamanda kulun gazaba uğramasının, Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaştırılmasının ve kendisinden yüz çevrilmesinin bir delilidir.

Kul, namazda bu tür düşüncelerle yüzyüze gelince, hemen bunları zihninden yok etmeye, nefsin vesvese ve fısıltısını kesmeye çalışması gerekir. Kul, bu tür düşüncelerin kalbinde ortaya çıkmasına imkan vermemelidir, yoksa onlar kendisine sahip ve hakim olur. Aklı ile onlara kulak vermemesi gerekir, aksi durumda bu düşünceler onu iyice sarar. Onlara kalbiyle katılmamalı, uzatmamalıdır; yoksa bu düşünceler onu zikir ve kalp uyanıklığından uzaklaştırıp cehalet ve gaflete götürür.

Mahzurlu olan bir şeyi düşünmek de mahzurludur. Bunda manevî noksanlık mevcuttur. Mubah olan herhangi bir ameli yapmaya niyet etmek mubahtır. Bunda ise fazilet mevcuttur.

Namaz kılan kimsenin kalbine yapılması ertelenmiş herhangi bir hayır düşüncesi doğarsa, onu kesin olarak yapmaya niyet etmelidir. Çünkü bu ona hatırlatılmış ve kendisinden yapılması istenilmiştir. Sadece niyet edip namaza devam etmeli: ‘bu iş nasıl, ne zaman olacak, onu nasıl yapacağım?’ gibi düşüncelerle meşgul olmamalıdır. Böyle yaparsa, gelecekteki işleri tedbir etmekle meşgul olup o anda yönelmesi gereken asıl işini kaçırmış olur. Bu da şeytanın onun namazından çalması ve kendisine tuzak kurmasıdır.

Namaz kılan bir mümin, nefsin gizli düşüncelerini bertaraf etmek, düşmanının/şeytanın kalbine verdiği vesveseleri kesmek için gayret gösterirse, Allah yolunda cihad etmiş ve kendisine en yakın Allah düşmanlarıyla savaşmış olur. Bundan dolayı onun için iki sevap vardır. Birisi Kerîm/sonsuz ihsan sahibi Rabbine yakınlaşmak için kıldığı namaz sevabı, diğeri de ilahi huzurdan kovulan şeytana karşı verdiği sabır ve savaş sevabı.

Manevi halleri güçlü müminler, düşmanlarına/şeytana karşı sert ve temkinli davranırlar. Namazlarında kendilerine müşahededen alıkoyacak herhangi bir sebep ya da herhangi bir durum arız olduğunda, bunu ortadan kaldırmak ve kökünden söküp atmak için çalışırlar. Çünkü bu şeyler onların hakka giden yolunu kesmekte ve haktan uzaklaşmalarına sebep olmaktadır. Bunun için arifler dünyadan gönüllerini çektikleri gibi, bu şeylerden de gönüllerini çekerler. İşte bu, zühttür. Bu hâl Yüce Allah’ın onlara bir ihsanıdır ve kendilerinden istediği de budur. Hem zahidlerin dünya malından gönüllerini çekmelerinin bir sebebi de budur. Onlar bu şekilde gönüllerini dünya sevgisinden temizleyerek vesveseden arındırılmış bir halde ibadet ve taat ederler.

Bu konuda Hz. Resûlullah’tan (s.a.v) şu durumlar rivayet edilmiştir. Resûlullah (s.a.v) namazda iken üzerinde bulunan cübbesinin işlemeleri dikkatini çektiği için onu çıkarmış ve:

“Bu beni namazda meşgul etti” buyurmuştur.( Bkz: Buhari, Salat, 244; Müslim, Mesacid, 61; Ebu Davud, Salat, 168; Nesai, Salat, 187; İbnu Mace, Libas, 1.)

Yine Allah Resûlü (s.a.v) bir gün namazda ayakkabısının bağına baktı; bağlar yeni idi, dikkatini çekti. Efendimiz (s.a.v) onun çıkarılmasını ve eski bağlarının getirilmesini emretti.( İbnu Mubarek, K. Zühd, No: 383.)

Yine Allah Resûlü (s.a.v) bir defasında yeni bir ayakkabı giymişti, namazda ayakkabının güzelliği hoşuna gidince hemen secdeye kapandı ve namazdan sonra: “Gazabına uğramayayım diye Rabbime karşı tevazu gösterip secdeye kapandım” buyurdu. Daha sonra o ayakkabısını çıkarttı ve karşılaştığı ilk dilenciye verdi. Sonra Hz. Ali’ye, kendisine bir çift tüysüz ve sade ayakkabı satın almasını emir buyurdu ve onları giydi.( Zebidi, İthafu’s-Sade, III, 204. (Buradaki kayda göre hadisi, Abdulah b. Hufeyf, “Şerefu’l-Fukara” isimli eserinde, zayıf bir senetle Hz. Âişe’den (r.a) rivayet etmiştir)

Manen zayıf olan müminler de namazda kendilerine arız olan olumsuz düşünceleri kalplerinden gidermeye, kendilerini onlara kaptırmamaya ve onları içlerinde tekrar etmemeye çalışmalıdırlar. İmanlarındaki yakîn nurunun zayıflamaması ve hemen kalp uyanıklığını sağlamak için bu lazımdır.

Manevi afetler kalbe heva/kötü arzular yoluyla ve şeytanın kalbe yerleşmesi sebebiyle girer. Hevanın kalpte yer etmesi ve şeytanın kuvvetli oluşu ise, gafletin uzun sürmesi ve taattan tat alınmamasından kaynaklanır. Bunun sebebi de nefsin şehevî isteklere serbestçe dalması ve nefsanî sıfatların kula hakim olmasıdır.

Nefsin rahatça hareket etmesi ve kötü sıfatlarının kuvvet kazanması kalbin darlığından ve yakîn inancındaki zafiyetten ileri gelmektedir. Çünkü kulun yakîni kuvvet bulsa göğsü genişler; yakîn nuru hevasının karanlığını aydınlatır. Gecenin gündüzde kaybolduğu gibi nefis de kalpte tamamen kaybolur. Kulun elde ettiği müşahede hâli, şeytanın hareket alanını kapatır ve kötü adetlerin etkisini kalpten siler atar. Artık kul kesin olarak bilir ki içinde bulunduğu zikir ve namaz kendisi için daha faydalı, düşündüğü acil dünya zevklerinden ve kötü isteklerinden sonuç itibariyle çok daha yararlı ve çok daha övülecek bir durumdur. Bu durumda içinde bulunduğu zikir hâli onu, kötü düşünceden alıkoyar.

Bu iki makamdan sonra övülecek ve bahsedilecek herhangi bir hâl yoktur. Namaz kılan kimsenin ilahi hitabın anlaşılmasında, okuduğu kelamın manasını tefekkürde, ilahi maksat ve murat üzere bulunmada kalbinde bulduğu açık ve noksanlıklar aslında kul için Allah tarafından yapılan bir uyarı ve içinde bulunduğu hâli tanıtmadır.

Bu durum, tilavetin sağladığı ek bir faydadır. O, ameldeki ihlasın alameti, tefekkürün bereketi, kulun güzel ibadetlerinin kabul edilmesinin ve şükre layık bir halde olduğunun delilidir. Artık kul, ona bağışlanan bu fazla nimeti almalı ve ondan avuç avuç toplamalıdır. Artık başka şeylere bakmamalı ve temenni etmemelidir. Kalbini dünyevî düşüncelerden çektikten sonra bir daha ona yönelmemelidir.

Bu durumda şeytan sinsice yaklaşıp namaz kılanın kalbine kulak kabartır; oraya vesveseler verir, onu aldatmaya heves eder ve kendisine ümniye/boş şeyleri hayal ettirme yolundan girip aldatmaya çalışır. Çünkü ayette şeytan, insanı saptırmak için sapıklıkla boş kuruntuyu birlikte saymıştır. O, şeytanın kulun amellerini iptal etmek için yaptığı yalan vaadlerdir. Baksana Allahu Teala, şeytanın bu hâlini nasıl haber veriyor. Ayette şöyle buyrulmuştur:

“Şeytan dedi ki: Onları mutlaka saptıracak ve boş kuruntulara aldatacağım.”( Nisa 4/115.)

Diğer ayette bu manada şöyle buyrulmuştur:

“Onlardan gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt. Süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ. Mallarına ve evlatlarına ortak ol. Kendilerine boş vaadlerde bulun. Aslında şeytan, insanlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.”( İsra 17/64.)

Sonra Yüce Allah, şeytanın bu hile ve aldatmasından bazı kullarını hariç tutmuştur. Onlar, Yüce Allah’ın desteği ile şeytana karşı galip gelen, ilahi koruma içinde bulunduklarından ve Allah’ı kendilerine vekil edip O’na tevekkül ettiklerinden düşman/şeytan onlara ulaşıp da bir zarar veremez. Bütün bunlar, şu ayetlerde ifade edilmektedir:

“Şurası muhakkak ki, benim ihlaslı kullarım üzerinde senin hiçbir tesirin ve ağırlığın olmayacaktır. Onlara vekil olarak Rabbin yeter.”( İsra 17/65.)

“Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, ayetlerimiz (mucizeler) sayesinde düşmanlar size erişemeyecektir. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz.”( Kasas 28/35.)

“Gerçek şu ki, iman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde şeytanın hiçbir hakimiyeti yoktur.”( Nahl 16/99.)

Kalplerin Azığı (Kutu'l Kulüp)


>>> Dervişim Diyene
kasrıarifan turism NEZİR DERNEĞİ
markalife
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol